17 Eylül 2009 Perşembe

EN KISA PERİ MASALI


Cem Garipoğlu yakalandı kocaman bir ohhh çekiyorum.
Bu yazıyı çok biyendim. siz de okuyun, siz de gülün:)
züğürt tesellisi:))




Günlerden birgün bir adam bir kadina 'benimle evlenir

misin?' diye sordu,

kadin 'hayir' dedi.

Ondan sonra da kadin mutluluk içinde yasadi, aliverise

gidebildi, arkadaslariyla şarap içebildi,

her zaman temiz bir evi oldu, kimsenin arkasını

toplamadı; hiçbir zaman yemek pisirmesi gerekmedi,

her zaman ayakkabilarla dolu bir gardrobu oldu ve zayıf

kaldı........

13 Eylül 2009 Pazar

SİZE MÜSTAHAK!

Saat sabahın üçü. Bir takım çığlık sesleri geliyor apartmanda birilerinden. Tabii sevişsin insanlar, mutlu olsunlar diyorum kitabımı okurken. Ancak aradan iki saat geçmesine rağmen sesler kesilmiyor. Sevişme de olsa, dövüşme de olsa can dayanmaz! Ancak konduramıyorum birinin böyle dayak yiyebileceğine. Hep pozitif düşünme inadı var ya şu sıra.. Abartmış durumdayım.

Telefonum çalıyor. Ekranda karşı komşumun ismini görünce çığlıkların negatif bir sebebe bağlı olduğunu hissediyorum. "aç kapını lütfen"diyor. Açıyorum. Hiç konuşmadan işaret ederek onun evine buyur ediyor. Direk onun altındaki daireden geliyor sesler. Hayvan kemerle dövüyormuş saatlerdir kızı! Çıldırıyorum. "Neden polisi aramadın" diyorum. Korktuğunu söylüyor. "Normal bir herif değil, anlayıp başıma bela olmasından korktum" diyor. Hemen kendi cebimden155'i çeviriyorum. Sanırım 20. çalmada açılıyor telefon. Durumu izah edip, adresi veriyorum memura. 2 dakika geçmeden bir ekip geliyor ve herifin kapısını çalıyorlar. Evde şiddet uygulandığına dair şikayet aldıklarını ve bayanı görmek istediklerini söylüyorlar. Herif sakin sakin yazıyor senaryoyu: "hasta kendisi, hastaneden yeni çıktı" Memur ısrar ediyor bayanı görmek için. Kız kapıya çıkıyor mecburen. Tabii biz sadece sesleri dinleyebiliyoruz. Kızın durumu nedir göremiyoruz. Şikayetçi olup olmadığını soruyor polis kıza. Kız olmadığını söylüyor ve benim kafamdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Ulan ölüyordun gerizekalı! 2 saattir aralıksız kemerle dövülüyor, "n'olur bırak Allah aşkına gideyim!" diye yalvarıyorsun. Ayağına kadar gelen kurtuluşa hayır diyorsun. Bu nasıl bir ilişki? Nasıl bir aşk? Nasıl bir sığınma ihtiyacı ya da nasıl bir kafa?

Müstahak! Size bu dayaklar müstahak. Başka da birşey diyemiyorum..

10 Eylül 2009 Perşembe

Sanki bir hafta sürmüş hissiyatı veren hafta sonlarına geri dönüş!



Hafta sonu tatillerini ve özgürlüğümü özlemişim. Deli gibi çalışarak ve ne kadar güzel giyinirsem giyineyim hala kendimi sakil hissettiğim büyük plazaların arasındaki yoğun haftadan sonra yine çalışarak devam etmem gerektiğini bilerek pcmi alıp Moda’ya indim Cuma akşamı. Bu yıl kapanan onlarca dükkandan sonra buraya ilk taşındığımda beni kucaklayan çok sevdiğim John’s Cafe’nin de kapandığını görünce yıkıldım ve bundan sonra mekanım olacak hemen yanındaki Bast’a oturdum. Pazartesi sunacağım raporların son kontrollerini yapıp düzeltip, kendimi hafta sonu ferağlığıyla internete atarken taa eskilerden ama bir gece önce de karşılaştığım bir arkadaş beni buldu. Derken iki arkadaşım daha kadıköy gecelerine akmak istediklerini söyleyince kendimizi barlar sokağında bulduk. Baktık sokaklar kesmiyor eğlencemize evde devam edelim dedik. Yoğun ısrarlarıma dayanamayan arkadaşlarla en sonunda o kafayla pictionary’e başladık. Tabii ki can dostum daha çizgi çizerken ben tak cevabı yapıştırıyor, ben daha kalemi kağıda değdirirken o söylediği onlarca kelimeden biri ile mutlaka hedefi tam ortasından vuruyordu. Varsa pictionary olimpiyatlarına katılmak istiyoruuuz!



Sahur vakti yaptığımız kahvaltının ve benim kocaman yatağımda çektiğimiz 3 kişilik uykunun ardından bir kahvaltı daha yapıp kendimizi sahile attık. Gelsin kahveler, okunsun gazeteler, gençler kenarda gitarlarını tıngırdatsın, salım salım bir Cumartesi değmeyin keyfimize! Ama değdiler. Ahmet Kaya şarkısı söylüyorlar diye sabahtan beri kimseyi rahatsız etmeden, hatta eğlendirerek kendi hallerinde takılan lise çağındaki çocuklara tekme tokat giren sivillerimiz tüm keyfimizi kaçırdı. Heyecanla olaya müdahaleye giden arkadaşımıza bakmak üzere gidip, çenemizi tutamayıp, olaya dahil olup, sevgili polislerimizin hırpalamalarına ve hakaretlerine maruz kalıp tüm tadımızı tuzumuzu, keyifli hafta sonumuzu kaybettiğimizi düşünürken, Bülent Ortaçgil konserine geçtik. Nasıl? Tam bir kültür şoku! Sadece ilk yarıyı izlemek yetti ruhumuzu temizlemeye ve genelde şişe çevirmeceyle biten sohbetli gecemize barlar sokağında ve ardında yine evde devam ettik. Doğruluk mu, cesaret mi? Cesaret. Ben bundan sonra kadın istiyorum abicim!