5 Ağustos 2009 Çarşamba

gönderilmeyen bir mektup


Duran su dolu bir bardağa susuzluktan ölüyor olsam da saatlerce bakabilirim. Ya da yazı yazarken oluşan elimin üstündeki damarlara. Çok hoşuma gidiyor o damarlar. Çalışan bir elin ilk belirtisi.. Sürekli çalışan kafamdan memnun değilim bu günlerde. Tutamıyorum. Durduramıyorum. Dizginleyemiyorum. En yapılması gereken şeyleri o kadar iyi biliyorum ki, artık hepsi çok sıkıcı geliyor. Keşfedilecek, bakılmaya değer bir yer kalmamış sanki. Hepsinin suniliğini taa en derinimde hissediyorum.

Kaldırıp rafa, diğerlerinin yanına koyuyorum. Bir kaç saat iyi geliyor. Sonra gözüm takiliyor, bakıyorum yakışmıyor onların yanına. İndiriyorum. Yine eşelemeye başlıyorum. Konuşmak istiyorum. Soruların cevaplarını kelimesi kelimesine biliyorum. Sanki o soruyu hiç sormamışım ve o cevap hiç verilmemiş. O kadar boşluk, o kadar yokluk, hiçlik! Nasıl kanadığı için kesip atılması gereken bir parmak oldum O’nun hayatında? Ne zaman ve ne yaparak bu kadar suçluluk duymasını sağladım? O kadar iyi tanıyordu ki beni çıkmadan önce de..Kaç yıl bunun için mi tırmaladı hayatıma girmek için? Ben nasıl bir insanın üstünde yük görüldüm? Neden son dakikaya kadar kendini hazırlayıp beni hoop diye itti uçurumun kenarından? Ne zaman bir an önce unutulması gereken bir “ŞEY” oldum O’nun için? Ne zamandan beri böyleydi? Hep böyle miydi? Uzar gider bu sorular böyle.. Sonu gelmez. Sana da cevaplaman için yazmıyorum. Yapılacak şey yeni yerlere bakmak. Hiç tanımadığım insanlarla olmak. Elimden gelse başka bir ülkeye gitmek. Ama onların da sonunu çok iyi biliyorum. Zaten tasarlarken yaşıyorum o hayatları da . Evimin kapısını kapatıp dünyaya, okumaya çalışıyorum sadece..

Bir nedeni olmalı tüm bunların. Kabul etmeme yardımcı olacak bir nedeni. Kötü şeyler düşünmeliyim. Nefret etmeliyim. Çözmeliyim ve evrenin adaletine salıvermeliyim bu konuyu. Daha önceleri hep böyle olmuştu. Böyle yapmıştım. Dersler çıkartmıştım. Üç beş ay böğüre böğüre ağlamıştım. Sonra koymuştum götüne gitmişti. Çok acayip! Tasvir edilemeyecek gibi. İçimde kaldı bile diyemiyorum. İçimde insanlık belirtisi tek bir his kalmadı. Yaşadığımı gösteren tek belirti sigara içme isteği. Bir de sabahları spor yapıyorum. Şu maddi sorunlarım olmasa yeni ve daha ferah bir ev iyi gelebilirdi bir parça. O da boş ya, neyse..

O gün mailini okuduğumda işten hemen çıkıp O’na gittim bir kuvvet. Sadece şaşkın. Neye üzülmem gerektiğini bilemeden. En kötüsü ne olabilirdi diye düşündüm yolda. Ölümü olurdu. Toprağın altında elinin nasıl durduğunu düşünürdüm. Gözüne, burnuna ne olduğunu düşünürdüm. Çok acı çekerdim! Düşünürken bir an çektim de. Kalbim sıkıştı. Şimdi bu dünya denilen boşlukta vücudum bana yabancı. Son gece çok kokladı beni. İçine çeke çeke. Dokunuşu, sarılışı, kokusu bile kalmadı bende. Sanki gerçekten hiç varolmamış, hayallerimde yaşadığım ama en gerçek sevgilimmiş gibi..

Neden sana yazdığımı bilmiyorum. Belki de “boşver, daha iyilerine layıksın, artık önüne bak..” gibi zırva şeyler söylemeyeceğini bildiğim için. Artık değil O’na, herhangi bir insan evladına nasıl bir şeyler hissedebileceğimi, ne kadar sığ ve yüzeysel olacağını anlayabileceğin için.

Bana kendinden bahset. Uzun uzun.. biliyorum ki ufaklık çok vaktini alıyordur. Güzel şeylere bakmak istiyorum yine. Umutlu şeylere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

efendim efendim?